BERAT KANDİLİ KUTLAMASI

Mensubu olmaktan büyük onur duyduğumuz İSLAM MİLLETİ’nin Berat Kandilini kutlar, uğradığı maddi ve manevi istila ve işgallerden bir an önce kurtulmasını en içten, yürekten dualarla Cenab-ı Hak’tan niyaz eder, herkesi bu kurtuluş ve diriliş için bir araya gelmeye çağırır, sağlıklar, iyi günler, dileriz.

Partimizin kurulduğu 2007 yılında Üstad Sezai Karakoç tarafından yayınlanan Berat Kandili mesajını da bu vesile ile hatırlatmak isteriz.

İstanbul, 27 Ağustos 2007

Güneşler doğuyor, güneşler batıyor; ama, ne yazık ki, İSLÂM MiLLETi’nin DİRİLİŞ ve KURTULUŞ’u üzerine doğup da batmıyor. İSLÂM MiLLETi’nin DİRİLİŞ ve KURTULUŞ’u hep erteleniyor. İSLAM ÜLKESİ’nin işgali sürüyor, hatta gittikçe daha da artıyor. Saat de durmuş değil. Kendisine verilen tabiat ve işleyiş özelliği gereği, bu lânetli süreci devam ettiriyor.

Oysa ALLAH’ın bize lütfettiği günler ve geceler, aylar ve mevsimler, yıllar ve yüzyıllar geliyor. Mevlid, Regaib, Miraç Kandili derken Ramazan’ın son habercisi, hatırlatıcısı ve müjdecisi BERAT KANDİLİ de çıkıp geldi. Yılımızın, ömrümüzün hesabını verip de beratımızı elimize alabilecek miyiz, kaderin yargılamasından beraat edip onu ruhumuzda hissedeceğimiz somut bir duygu ve sezgi aşamasıyla belgelendirebilecek miyiz, Yüce Makam katında?

Bize geçmişimizi hatırlatıyor kandil. O ulu geçmişimizi. Harun Reşid devrini, Kanuni Sultan Süleyman zamanını. Ve geleceğimize ışık tutuyor, umudumuzu alevlendiriyor, ruhumuzu aydınlatıyor.

Hiç kuşku yok ki, insanlığın gerçek medeniyeti olan medeniyetimiz, İSLÂM MEDENİYETİ, yeniden en büyük bir parlayışla parlayarak, yeryüzünü kaplayacak ve kıyamete kadar da sürecektir.

Bu, kendi kendine olmayacak. Bunu biz müslümanlar, belki büyük çileler çekerek, ama mutlaka başaracağız. Kafamızla, ruhumuzla, gayret ederek, bütün gücümüzle, biz müslümanlar başaracağız.

Milletimiz büyük İSLÂM MİLLETİ’nin kandilini yüreğimiz acı içinde kutlarken, bütün kardeşlerimizi DİRİLİŞ ve KURTULUŞ için bir araya gelmeye çağırır, CENAB-I HAK’dan herkese sağlıklar, iyi günler ve ruh yücelişleri dilerim.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

Genel Başkanı

A. Sezai KARAKOÇ

image_pdfYüce Diriliş Partisi

“ÇAĞRI”

İstanbul, 17 Ekim 2023

Gazze’yi yerle bir etmeye yönelik şiddetlenerek devam eden insanlık dışı saldırılar ile diğer İslâm Ülke ve şehirlerine yapılan saldırılar birbirinden bağımsız değildir.

Bu nedenle, Partimizin Kurucu Genel Başkanı Sezai Karakoç’un, Batının Körfezdeki petrol bölgelerini işgal etmeye başlaması üzerine İslâm Ülkelerinin başında bulunanlara yaptığı çağrıyı güncelliğini koruması ve hayati önem taşıması açısından tekrar gündeme getirmeyi uygun buluyoruz.

Uygulandığı takdirde hem müslümanları hem de tüm insanlığı gerçek barışa kavuşturacağını düşündüğümüz bu çağrının dikkate alınacağını ve gereğinin yapılacağını umud ediyoruz.

Gazze’de şehit olan tüm kardeşlerimize rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

GENEL BAŞKANI

Lütfü YILMAZ

                             

 İSLÂM ÜLKELERİNİN BAŞINDA BULUNANLARA

ÇAĞRI*

Sezai KARAKOÇ

 Size sesleniyorum.

İslam ülkelerinin başında bulunan cumhurbaşkanları, başkanlar, krallar, size sesleniyorum.

Türkiye’nin, Mısır’ın, İran’ın, Suriye’nin, Ürdün’ün, Pakistan’ın, Tunus’un, Cezayir’in, Fas’ın ve diğer İslam ülkelerinin başında bulunanlar size sesleniyorum.

Bulunduğunuz yere nasıl geçmiş olursanız olun ister kaderin sevkiyle veya cilvesiyle, ister babadan dededen size geçen veraset hakkıyla ister alnınızın teriyle, ister hak ve hukukla, ister kuvvet zoruyla halkınızın yönetimini ele geçirmiş bulunun, size sesleniyorum ve diyorum ki, tarihin en kritik göreviyle, en ağır sorumluluğu ve ödeviyle karşı karşıyasınız. Bu görevi çoktan yerine getirmeniz lazımdı şimdiye kadar. Şimdi, hülûl etmiş vâdenin son deminin son demidir.

Bu görev nedir?

Bu görev, derhal bir araya gelip bir SAVUNMA ANLAŞMASI yapmanız ve bunu harfi harfine uygulamanızdır. Yani herhangi bir İslam ülkesine saldırı olursa, ona hep birden karşı koyma hususunda anlaşmak durumuyla karşı karşıyasınız.

Neden böyle bir anlaşmaya ihtiyaç vardır? Batı ülkeleri Körfez’in petrol bölgesini işgale başlamıştır da ondan. O işgal bitince hep birden Irak’a saldıracaklardır. Bunun için de bahane hazırdır. Bu bahaneyi, Irak, Kuveyt’i işgal etmekle bizzat kendisi vermiştir.

Irak’ın işi bittikten sonra, teker teker birer bahane ile sizin ülkeleriniz aynı batılı ülkelerin hava, deniz ve kara kuvvetlerinin saldırısına uğrayacaktır.** Tıpkı Moğolların İslam ülkelerini zapt etmeleri gibi. O zaman, ülkenin biri alındığında, komşusu seyirci kalıyordu. Ama hemen ardından sıra kendisine geliyordu. Tıpkı Endülüs’teki parçalanmadan sonra olduğu gibi. Bir beylik, İspanyolların vahşi saldırısına uğradığında öbürleri hareketsiz ve cansız, kurbanlık koyun gibi sıranın kendisine gelmesini bekliyordu.

Ülkelerinizi aynı duruma düşürmeyiniz, tarihten ibret alınız, ey başkanlar, cumhurbaşkanları, krallar!

Siz böyle bir anlaşma girişiminde bulunduğunuzda, batılı ülkeler engel olmaya kalkışırlarsa, işte o vakit, böyle bir anlaşmanın zarureti çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkar. Eğer onlar petrol bölgesinden sonra ülkelerimize saldıracaklarsa, bu savunma anlaşmasını yapmayıp ihmal etmemiz bize çok pahalıya mal olacaktır. Batılıların ülkelerimize saldırma niyetleri yoksa ve iddia ettikleri gibi Irak bize saldıracaksa, böyle bir savunma anlaşmasından işkillenmemeleri gerekir. Bu savunma anlaşmasında, kim saldırırsa onunla savaşılacağı zikredileceğine göre, bundan gocunacak olanın niyeti kötü demektir. Kötü niyetli değillerse, böyle, bir savunmaya yönelik anlaşmayı desteklememeleri için bir sebep olmamalıdır.

Ey krallar, hükümdarlar, başkanlar, cumhurbaşkanları! Saniyelerin kıymetli anlarını yaşıyoruz. Vakit kaybetmeyiniz, bir araya geliniz, İslam ülkelerinin sigortası gibi, kutlu savunma anlaşmasını derhal imzalayınız.

Bunu yapmadığınız takdirde, talihsiz halkların çocukları, kıyamete kadar, tarihle birlikte bu ihmalinizi elbet hayırla yad etmeyeceklerdir.

Otuz senedir yazıyorum. Tüm eserlerimde Batı’nın bir gün gelip petrol bölgesini işgal edeceğini, sonra teker teker öbür ülkeleri istilaya girişeceğini açık ve seçik bir şekilde yüzlerce kez yazdım. Bugün ne yazık ki, bu öngörüm tahakkuk etmeye başladı. Keşke yanılsaydım. Keşke yalancı çıksaydım!

Kuveyt’in işgalinin ardından yaptığım yorum bugün, yani dört ay sonra, gazete manşetlerine geçti. Şimdi de yakın gelecek için sizi uyarıyorum; harekete geçin, protokolü bir kenara itin  -Protokol, bir şekil, bir usul meselesidir ve esas içindir-.  Protokol, esasa engel olmamalıdır. Engel olursa zararlı olmuş demektir, onu çiğnemek gerekir. Evet, protokollerin, diplomatik geleneklerin mahkûmu olmayınız, hâkimi olunuz. Çünkü, bütün bunlar, halkların güveni içindir, yoksa o güveni sarsma pahasına muhafazası gerekli kurallar değildirler. Diplomatik kurallar, evrensel insan hakları ilkeleri değildir. Özgür yaşamak isteyen halkların başları olarak sizler, tüm kuralları bu açıdan görmeye ve değerlendirmeye mecbursunuz.

Kuveyt’ten çekilirse Irak’ı da savunma birliğine alınız. Çünkü: batılılar ne yapıp yapıp sizlerle Irak’ı çarpıştırmak istiyor.

Hiçbir çağrı, hiçbir yazı, hiçbir mektup benim size yönettiğim bu çağrıdan daha açık yazılamaz.

Ben hatırlatma görevimi yerine getiriyorum. Eğer mümkün olsa ve bir etkisi bulunsa, her birinizi ziyaret edip bu anlaşma için sizi ikna etmek isterdim.

Fakat, heyhat ki, o güç ve imkânda değilim. Ancak, buradan seslenebilirim. Ve işte sesleniyorum.

Vakit kaybetmeden, İslam Birliği Sekretaryasını, gerçek, etkin, askeri, ekonomik ve kültürel bir Birliğe çeviriniz. En azından bir Savunma Paktı haline getiriniz.

Bunu yapmanız için kendi kendinizi aşmanız gerekiyorsa, aşınız, bir kerecik olsun aşınız; Allah için, din için, yurt ve milletimiz için kendinizi aşınız. Çünkü: biliniz ki, kim ne derse desin, Batılılarca ne kadar bölünmüş olursa olsun, yurt ve milletimiz, aslında birdir. Bu millet, yekpare bir millettir, bu yurt yekpare bir yurttur. Geçmişte böyleydi, gelecekte de böyle olacaktır. Bugünkü durum geçicidir, arızî bir fetret döneminden başka bir şey değildir.

Her şeyi unutmuş olamazsınız. Rüyalarınızı kurcalayınız, belki benim çığlığımın bir zerresini olsun orada bulacaksınız.

Çocukluğunuzu hatırlayınız. Dedenizin, babanızın, annenizin, bu ülke gerçek düşünür ve şairlerinin, er ve erenlerinin size vasiyetlerini hatırlamıyor musunuz?

Bulunduğunuz mevkilerde ebedi kalacağınızı mı sanıyorsunuz?

Dost acı söyler. Biliniz ki, tarihin bu en korkunç anında gerekeni yerine getirmezseniz, fırtınaların en şiddetlisiyle bulunduğunuz zirvelerden yokluğun uçurumuna savrulup gideceksiniz.

Kulağınızı, bastığınız toprağa yapıştırınız. Yerin altındaki ölüler, sizden bu masum milleti ve yurdu korumanız için milyonlarca ağızdan sesleniyorlar.

Dağlardan, tepelerden, gönüllerden yükselen sesi işitiniz. Gece ve gündüz demeyiniz, gece yarısı da olsa toplanıp anlaşınız.

Camilerden, kubbelerden, yazma eserlerin sayfalarından, tüm yurt ve tarih çizgilerinden yükselen sesi işitmek için bir kerecik olsun kendinizi aşınız.

Gençliğinizde gelip sizi yoklayan idealleri düşününüz. Etrafınızda uçuşan, nice genci yakıp kavuran idealleri hatırlayınız.

Birinci Dünya Savaşında, dinleri, milletleri, yurtları, dinimiz, milletimiz, yurdumuz (ki bunlar birbirine perçinlenmiş kutlu değerlerimizdir, birbirlerinden ayrılmazlar) uğruna canlarını veren, kanlarını kara toprağın içtiği, çöllerde ve gurbetlerde kalmış şehitleri hatırlayınız. Dökülen kanları ve gözyaşlarını hatırlayınız. Annelerin döktüğü gözyaşlarını hatırlayınız.

Birliğin bozulmasının üzerinden yüzyıla yakın bir zaman geçti. Ülkelerimizin kârı ne oldu? Bir parça geriye dönüp baksanız, bir savunma birliği kurmayı, bir hayat memat meselesi olarak görürsünüz.

Gözünüze Batılıların çektiği perdeyi yırtıp atmak için bir kerecik olsun kendinizi aşınız ey başkanlar, cumhurbaşkanları, krallar!

Şeyhlerin, emirlerin artık gözüken akıbetinden ibret alınız. Çağ, sizi hesaba çekmeden siz çağın hesabını yapınız.

Size, bir milyar Müslüman’ın gönlüne tercüman olduğuma yürekten inanarak sesleniyorum. Vaktin kalmadığını, mukadder anın yaklaştığını haber veriyorum.

Kimileri sizin şimdiye kadarki tutumunuzla bu çağrıya layık olmadığınızı söyleyeceklerdir. Öyle de olsa, şimdi iktidarda olduğunuzdan sizi uyarmak bir görevdir. Siz bu görevi yapmazsanız, elbet, büyük devrim olacak ve görev yapacaklar gelecektir.

Sizi uyarıyorum, şahıslarınızla ve şahıslarınız dışında tüm İslam dünyasını, büyük İslam milletini uyarıyorum.

Büyük uyanış ve diriliş sûrunu üflüyorum.

Bu kulakları patlatacak sesi işitmeyeceklere ne yazık!

Son anda da olsa uyanıp dirilecek olanlara muştular olsun.

 * DİRİLİŞ Dergisi’nin Ocak 1991 tarihli 119-120. Sayısında yayınlanmıştır.

 ** Körfez bölgesi işgali sonrası Irak’a saldırıldığı gibi Bosna, Çeçenistan, Afganistan, Somali, Sudan, Suriye, Libya, Yemen başta olmak üzere birçok İslam ülkesi işgaller ve iç savaşlarla yerle bir edilmiştir.

image_pdfYüce Diriliş Partisi

14 MAYIS GENEL SEÇİMLERİ DOLAYISIYLA

İstanbul, 13 Mayıs 2023

Seçime katılan partiler bir fikir temeline dayanmadıkları için seçim sürecinde tümden popülizme teslim olmaktadırlar. Bu demektir ki, seçimi kim kazanırsa kazansın, bütün öncelikleri günü kurtarmak olacaktır. Geleceğimize ilişkin temel sorunlar ve problemler hiçbir zaman gündeme gelmeyecektir.

Gelecekte de var olmamızın, bağımsızlığımızı koruyabilmenin temel şartı, İslam Milletinin birliği ve bütünlüğünün sağlanmasıdır. Bu şart yerine getirilmedikçe sağlanabilecek bütün kazanımlar geçici olmaya mahkûmdur.

Yüce Diriliş Partisi’nin savunduğu temel tezlerin, Büyük Millet Meclisinde gündeme gelmesi; Ülkemiz, Milletimiz ve tüm İnsanlık için büyük bir ufuk ve büyük bir imkân olacaktır.

“Onun için, diyoruz ki, bu seçimde muhalefetiyle iktidarıyla seçime giren partilere oy verirseniz, âdeta geçmişe, bir “son”a oy vermiş olacaksınız.

Oysa geleceğe oy vermek istiyorsanız, “Diriliş”e oy vermeniz gerekir.”

Ankara 1. Seçim Bölgesi Milletvekili Adayı Nuri Ercan Tortop’a ve İstanbul 1. Seçim Bölgesi Milletvekili Adayı Fahri Safa Küpcü’ye oy verirseniz, bir “son”a değil, bir “başlangıc”a oy vermiş olacaksınız.

Yani geleceğe, Dirilişe…

Bu iki arkadaşımıza vereceğimiz destek, bu şartlarda yapabileceğimiz fiili duadır.

Nuri Ercan Tortop ve Fahri Safa Küpcü’ye vereceğimiz destek, tohum halindeki soy düşüncenin filizlenmesine fırsat verecektir.

14 Mayıs Pazar günü sandık başına bu duygu ve düşüncelerle gideceğinizi ümit ediyor seçimlerin hayırlara vesile olmasını diliyoruz.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

GENEL BAŞKANI

Lütfü YILMAZ

image_pdfYüce Diriliş Partisi

RAMAZAN BAYRAMI KUTLAMASI VE YAKLAŞAN SEÇİMLER HAKKINDA

İstanbul, 22 Nisan 2023

Ramazan ayı, oruç günleri bütün doluluğuyla Milletimizce yaşandı ve muhakkak ki, tüm bereketliliğiyle toplum ruhuna cevherlerinden cevher kattı. İnanıyoruz ki, bu oruçlar, milletimizin uyanmasına, saflarını sıklaştırmasına, dirilişini tamamlamasına tam bir vesile olmuştur. Allah’a hamdler olsun.

Bize, bu kutlu ülkeyi, insanlık içinde en sahih kimlik olan kimliğimizi ve toplumumuzu diğer toplumlardan farklı kılan tüm değerleri, milletimiz İslâm Milletine bağışlamış olan Allah’a sonsuz kulluğumuzu arz ederken, bu değerleri bize getirmiş bulunan başımız, baş tacımız Peygamber Efendimizi ve bu değerleri tam bir medeniyet bütünü halinde ebedî bir anıt gibi bize hediye eden ve miras bırakan büyüklerimizi sevgiyle, saygıyla ve rahmetle anıyoruz.

İslam Milleti, bir Ramazan ayını, inancının zirvesinde yaşayarak, kimliğini bir kez daha sağlamlaştırdı, pekiştirdi. Kişi olarak, toplum olarak, millet olarak gerçek din Müslümanlığın doğruluğunu, iyiliğini ve güzelliğini ciğerlerimizin bütün gücüyle doya doya solukladık. İslam, dünya ölçüsünde, somut olarak, yani gözle görülür ve elle tutulur şekilde görüldü, duyuldu ve anlaşıldı. Âdeta, fizik olarak dahi, o, herkese dokundu ve ona da herkes dokundu. Allah’a hamdler olsun.

Oruç ki, insanı düşündürür. Geçmişine döndürerek ona olup bitenin muhasebesini yaptırır. Ömrün yanlış ve doğrularını insanın önüne serer. Bayrama çıkarken, insan daha bilinçli, daha güçlü ve daha umutludur. Ancak, tattığımız bu yüksek ve ulvi duygunun yanında, milletimizin dağınıklığının, İslâm Ülkesinin sahipsizliğinin acısını da en yoğun şekilde yüreğimizde hissettik. Bu dağınıklık ve sahipsizlik yüzünden, deprem felaketine uğrayan kardeşlerimize gereken yardım elinin yeterince uzanmaması bizi üzdü ve üzmekte de devam ediyor. Zaten, İslam Milleti ve Ülkesinin bütün problemleri, aydınlarının derlenip toparlanamaması ve bu sebeple de bir dirilişi gerçekleştirememesi yüzünden çözülemeden sürüp gidiyor.

İslam Dünyasının yöneticileri ise, gerçek gündemi bir yana bırakıp sun’i gündemle uğraşıyor ve halkı onunla uğraştırıyorlar. İslâm Milleti kendisini bulmasın diye dış güçler tarafından doğrudan ya da dolaylı yoldan telkin edilen gündemlere kapılıp takılıp kalan yönetimler, siyasî partiler ve medya, gerçek diriliş yönünü tıkayan, zaman kaybından başka bir sonuç doğurmayan meşgalelere çaba sarf edip güçlerini ve halkın dayanma gücünü tüketiyorlar.

Oysa ki, işgale uğramış İslam yurdu, kan ağlamaya devam ederken, yüreğimiz, acısı dinmeyecek şekilde yaralıdır.

Ne yazık ki tüm İslam ülkelerinde, açık ya da gizli, dolaylı ya da dolaysız bir istilâ ve saldırının, İslam’ı yok etme savaşının iz ve eserleri, tesir ve tahribi göz önündedir. Bu istilâ ve saldırının durması için Batı’dan, Doğu’dan ya da Kuzey’den medet umanlar daima hüsrana ve hayal kırıklığına uğrayacaklardır. Bu güçler ile uzlaşma imkânı olduğunu sanan bu kişiler, böylesi tavırlarla sonunda devletin batmasını önleyemeyen son dönem Osmanlı vezirlerinin durumuna düşeceklerdir. Çünkü insanlık için büyük tehlike, Batı, Doğu ve Kuzey’dedir. Merkezde olan İslam, Dünya Barışı için insanlığın tek garantisi, tek şansıdır. İslam Dünyası uyanıp, bir an önce bir araya gelip, ABD, AB, Rusya ve Çin gibi büyük bir devlet veya birlik kurmazlar ve birlikten doğacak güce erişmez ise, nihayetinde Doğu ile Batı arasında çıkacak büyük ve topyekûn savaş yüzünden insanlık, yok olma, medeniyet de taş devrine geri dönme durumuna düşecektir.

Tek çare ve çözüm, İslam Dünyasının, uyanıp ya da uyandırılıp, en azından, Batı’nın Nato’su gibi bir Askeri Güç, Avrupa Birliği gibi bir Siyasi Birlik oluşturması ve böylece Doğu ile Batı arasında hür ve bağımsız yaşamaya kavuşmanın gereğini yerine getirmesidir. Kutlu Kitap, akıl, tarih, bilim ve tecrübe bunu emretmektedir.

Milletimizin Ramazan Bayramı’nı kutlarken, bir an önce, hepimizin ülkesi olan İslam Ülkesinden düşmanları kovmamız, bu, cennet toprağı gibi olan yurdumuzu her türlü olumsuzluktan arındırmamız için gereken birlik ve beraberlik, irade, kararlılık ve şuurluluk ruhunu bize ihsan etmesini ve en üstün millet olan milletimiz İslam Milletini, kıyamete kadar, en parlak ve güçlü bir gelecekle pâyidar etmesini Cenâb-ı Hak’tan can ve gönülden niyaz ederiz.

Allah’tan duamız, milletimizin, tüm İslam Milletinin bayramını, topraklarımıza göz dikmiş olanlara karşı bir kalkan kılsın. Mübarek Ramazan Bayramı, her kişiye olduğu gibi, Milletimize de Ülkemize de en kutlu bir kalkan olsun.

Aziz Milletimiz, değerli dostlar, ülkemiz bir kez daha seçim dönemine yaklaşırken, diriliş düşüncesi ve hareketi adına, milletimizin içinde bulunduğu durumu değerlendirmemiz gerekmektedir.

Halkımızın tarihinin bu döneminde, bilhassa kurulu düzen ve mevcut mevzuat çerçevesinde, sosyolojik yapının iki partili düzene yatkın olduğu görülmektedir. Bugüne kadarki seçimlerden anlaşıldığı üzere, lehlerineymiş gibi görünen bu psikolojiyi sürekli yaşatmak için iktidar ve muhalefet blokları, ortamı gergin tutmak ve bu sayede dikkatleri üzerlerinde toplamak politikası gütmektedirler. Bu durum, her fikrin kendini siyasi alanda ifade etme ve örgütlenme imkânının büyük çapta sınırlı kalmasına sebep olmuştur.

Siyaset alanının bu şiddetli gerilimi ve yüksek tansiyonu, aslında, topluma ve ülkeye büyük risk getirmiş ve hatta kaç kez yönetim krizine sebep olmuş ve onda derin yaralar açmıştır. Bugün dahi, toplumumuzun en büyük problemlerinden biri olarak bu durum sürüp gitmektedir. Siyasi Partiler Kanununun değiştirilip güne daha uygun bir hâle getirilmemesinden doğan bu durum, uzun vadede, her kesime zarar verecek bir manzara arz etmektedir.

Daha önceki dönemlerde yaşananlara benzer şekilde, bu dönemde de iki parti çevresinde toplanmış iki kutuplu düzenin arttırdığı, siyaset alanında var olan şiddetli gerilim, aslında toplum ve ülkeyi yıpratmayı sürdürmektedir. Çok partili dönemin başından beri devam eden bu durum, ne yazık ki, halkın psikolojisinde olumsuz gelişmelerin doğmasında etkili olmuştur. Bu yüzden, dış ilişkilerin ana ekseni değişmemiş, bağımlılıktan kurtulamamıştır.

Toplumla ilgili olaylarda birbirine sımsıkı bağlılık vardır. Bugünü tarihten soyutlayamayız. Olayları sadece akıl ve mantık veya toplumun bugünü açısından değerlendiremeyiz. Olayları tarihî akışı içinde anlamlandırmalı ve hiçbir olayı tek başına düşünmemeliyiz. Ülkemizin ve milletimizin geleceğini güven altına almak bütün hareketlerinizin temel amacı olmalıdır. Geleceğimizin güvenliğini sağlama düşünülmeden yapılacak bütün işler risk altında olacaktır. Tarihten misalleri çoktur ve ibret vericidir.

Ülkemizi imar etmeliyiz. Şüphesiz bu bizim görevimizdir. Ancak geleceğimizi garantilemeden yapacağımız imarlar, Allah göstermesin, hele bir de bu hizmetlerin uluslararası şirketlere yaptırıldığı da göz önünde tutulursa acıklı bir sonuçla karşılaşabiliriz. Demek ki, her şey, her çaba dönüp dolaşıp ülkenin geleceğinin sağlanmasına dayanıyor. O olmazsa, bütün emekler boşa gidebilir. Bunun için, ülkenin geleceği her zaman birinci gündemdir.

Bu seçimde de oy verirken geleceğimizin güvenliği açısından hareket etmeliyiz. Ne yazık ki, muhalefetiyle iktidarıyla seçime giren partiler, daha çok, bugüne odaklanmışlardır. Tarihî olayları unutup, ulus devlet olmanın zaaflarını hesaba katmadan, sanki gelecek tam güven altındaymış gibi hareket ediyorlar. Oysa, çağımızda, ulus devletlerin güvenliği oldukça zayıflamıştır. Belli ve büyük bir güce ermemiş devletler, ülkeler tâbi olmaya mahkûm gibi görünüyor.

Bugün, ABD, Rusya, Çin, Hindistan ve Avrupa Birliği dışındaki devletler, her an istilâya, saldırıya, baskıya, ekonomik-siyasi ve hatta silahlı müdahalelere maruz kalabilir. Örnekleri ortadadır. İslam ülkeleri, diriliş düşüncesinin altmış küsür yıldır beyan ettiği üzere, birliklerini kurmadıkları için, bugün, bu tehlikeyle karşı karşıyadırlar. Ülkemiz de ne yazık ki, bu durumun dışında değildir.  Asıl “beka sorunu” budur.

Onun için, diyoruz ki, bu seçimde muhalefetiyle iktidarıyla seçime giren partilere oy verirseniz, âdeta geçmişe, bir “son”a oy vermiş olacaksınız. Oysa geleceğe oy vermek istiyorsanız, “Diriliş”e oy vermeniz gerekir.

Ankara Birinci Seçim Bölgesi Bağımsız Milletvekili adayı Nuri Ercan Tortop’a ve İstanbul Birinci Seçim Bölgesi adayı Fahri Safa Küpcü’ye oy verirseniz, bir “son”a değil, bir “başlangıc”a oy vermiş olacaksınız. Yani geleceğe, yani dirilişe…

Bu vesileyle tekrar İslam Milleti’nin Ramazan Bayramı’nı kutlar, seçimlerin milletimiz için hayırlara vesile olmasını dileriz.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

 

image_pdfYüce Diriliş Partisi

BAYRAMLAŞMA DUYURUSU

Ramazan Bayramının ikinci günü (22.04.2023 Cumartesi ) Haseki’de bulunan İstanbul İl Başkanlığımızda Genel Başkanımız Sayın Lütfü Yılmaz’ın katılımıyla saat 15:00 – 17:00 arasında bayramlaşma yapılacaktır.

image_pdfYüce Diriliş Partisi

SEÇİM İÇİN

İstanbul, 17 Nisan 2023

Ülkemiz yeniden bir seçime girmeye hazırlanıyor. Hayırlı olsun.

Partimiz; seçime, girme şartları nedeniyle katılamıyor ancak partimizdeki görevlerinden ayrılan Nuri Ercan Tortop Ankara 1.  Seçim Bölgesinden ve Fahri Safa Küpcü İstanbul 1. Seçim Bölgesinden bağımsız milletvekili adayı olarak seçimlere giriyor.

Kendilerini halkımızın desteklemesini umuyor ve bekliyoruz.

Bu seçimlere iktidarıyla, muhalefetiyle, neredeyse, görüntü olarak da olsa, otuz siyasi parti ve dört Cumhurbaşkanı adayı katılıyor. Siyasi düşünce tarihimizde, geriye doğru iz sürdüğümüzde hepsinin kökleri yakın geçmişte birbiriyle ilişkilidir. Nicelik olarak çok sayıda olsa da nitelik olarak, özde ve milletimizin geleceğini tasavvur açısından aslında pek farklılıkları olmayan bir siyasi yelpaze ile karşı karşıyayız.

Yüce Diriliş Partisi, Diriliş düşüncesinden doğmuş bir siyasi harekettir. Yüce Diriliş Partisi’nin temel tezi, İslam Medeniyetinin dirilmesi, İslam Milletinin yeniden bir bütün olarak ayağa kalkmasıdır.

Partimizin kurucusu ve Diriliş düşünce ve idealinin mimarı Üstad Sezai Karakoç; rahmetle anıyoruz, birçok konuşma ve yazısında ısrarla şunu söylemiştir; “Bugün, bu dönemde, İslâm Milletinin bir araya gelip, İslâm Birliğinin kurulmasından büyük ve öncelikli bir dava bilmiyorum. Milletimizin, bütün coğrafyalarda yaşayan Müslüman topluluklarının, geleceğini garanti altına alacak başka hiçbir çözüm yoktur. Mevcut hiçbir Müslüman devletin tek başına yaşama, ayakta kalma, istilâdan kurtulma şansı yoktur!”

Ne yazık ki dünyanın birçok bölgesinde yaşayan kardeşlerimizin başlarına gelenler bunun ne kadar yerinde bir kaygı olduğunu bize gösterdi, gösteriyor. “Bugün, ABD, Rusya, Çin, Hindistan ve Avrupa Birliği dışındaki devletler, her an istilaya, saldırıya, baskıya, ekonomik-siyasi ve hatta silahlı müdahelelere maruz kalabilir. Örnekleri ortadadır.”

Bugünün reel politik şartlarında, ulus devlet sınırlarına hapsedilmiş Müslüman toplumların uzun dönemde bağımsızlıklarını korumaları çok zordur. İslam Milletinin bütünleşmesi sadece Müslümanlar için değil, diğer mazlum milletler için de bir umut, bir var olma şartıdır.

Yine Üstad, bir başka konuşmasında; “Attın, attın ama sen atmadın, O attı, o attı…” İlahi lütfuna işaret ederek; “Aslında yaptığımız her şey, her çalışma, mücadele, eylem birer duadır. Başarı bizim çalışmamızdan dolayı değil, Allah lutfettiği için, bizim duamızı kabul buyurduğu içindir” demiştir.

O yüzden vereceğimiz ‘rey’ de bir duadır aslında.

Dualarınızı eksik etmeyin.

Sağlıklı bir seçim ve hayırlı sonuçlar dileğiyle.

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

GENEL BAŞKANI

Lütfü YILMAZ

image_pdfYüce Diriliş Partisi

RAMAZAN MESAJI

İstanbul, 26 Mart 2023

DİRİLİŞ AYI RAMAZAN 1444. KEZ GELDİ

Allah’ın, Müslümanlara bahşettiği manevi nimetler ayı Ramazan’ı idrâk etmenin mutluluğunu yaşarken, başta depremde hayatını kaybedenler olmak üzere, Ramazan ayına erişemeyen tüm kardeşlerimize rahmet diliyoruz.

Milletimiz, İslam Milletini oluşturan 1,5 milyarı aşkın mümin gücünün yettiğince sahura kalkıyor, oruç tutuyor, iftar yapıyor ve Ramazan’a mahsus teravih namazlarını birlikte kılıyor. Her türlü günah, eksiklik ve kötülüklerden arınma ve her türlü iyilik, güzellik, güç ve diriliş bilinciyle donanma armağanı olan bu ayda İslam adeta elle tutulur gözle görülür hale geliyor.

Milletçe yaşadığımız bu yüksek ve ulvi duygular içinde, üzülerek ifade etmek isteriz ki; Milletimizin dağınıklığı ve sahipsizliği de kat kat hissedilir haldedir.

Büyük devletimiz yıkıldıktan sonra kurulan irili ufaklı devletçikler, aralarındaki sorunları doğrudan görüşememekte ve maalesef Müslümanlara her türlü zulmü reva görmüş ve halende gören devletlerin aracılığına ihtiyaç duymaktadırlar. Daha geçen ay basına yansıdığı şekli ile Riyad ve Tahran Pekin’in, Şam ve Ankara ise Moskova’nın ev sahipliğinde bir araya gelmiştir. Brüksel’in, Londra’nın, Vaşington’un da zaman zaman benzeri ev sahiplikleri yaptığını hatırlatmaya gerek bile yok.

İslâm Dünyasının yöneticileri suni gündemlerle zaman kaybediyor ve zaman kaybettiriyorlar. Emperyalist devletlerin telkinleri ile birbirine düşmanlık yapıp onlarca yılı heba ediyorlar.

“Müslümanlar uyanmalı, ortak değerlerde buluşmalı, Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra yeri boş kalan Büyük Devleti’ni kurmalıdır. Tek kurtuluş yolu budur. “

Sözümüzü merhum Genel Başkanımız Sezai Karakoç’un duası ile nihayetlendirelim :

“Birliğin kıyamete kadar sönmeyecek meşalesi, Ramazan gecelerinden birinde, Kadir Gecesi’nde yansın, zulme batmış yeryüzünü aydınlatsın. Hakikat, fazilet ve adaletin güneşi olsun ve tüm insanlığa ışık, umut ve muştu saçsın. Bu kutlu ay yüzü suyu hürmetine, bizi bağışla, ruhumuzu dirilt, İslam Milleti’ni kendine getir ve dünyayı onun rahmanî hâkimiyetine ver Allah’ım!”

YÜCE DİRİLİŞ PARTİSİ

GENEL BAŞKANI

Lütfü YILMAZ

image_pdfYüce Diriliş Partisi